turn 1
f. 1. döndürmek, çevirmek: What turns the wheels? Tekerlekleri ne döndürüyor? He turned the telescope towards the stars. Teleskopu yıldızlara doğru çevirdi. 2. dönmek: The wheel is turning. Tekerlek dönüyor. My head is turning. Başım dönüyor. 3. saptırmak; sapmak, dönmek: We´ll turn the river into a new channel. Nehri yeni bir mecraya saptırırız. Don´t turn left at the bakery; go straight. Fırına gelince sola dönmeyin; düz gidin. 4. yönünü değiştirmek: Upon reaching the village he turned and headed towards the mountains. Köye ulaşınca yönünü değiştirip dağlara doğru yöneldi. 5. aklını çelmek; caydırmak. 6. ekşitmek, bozmak; ekşimek, bozulmak: The milk has turned. Süt bozuldu. 7. bulandırmak; bulanmak: His stomach turns at the sight of blood. Kan görünce midesi bulanıyor.